Bir Trabzonlu daha tanıdım. Selmanur Aktaş… Ankara’da kaç Trabzonlu tanıdımsa hepsi de sanatçı çıktı. Karadeniz’in doğa yapısı bende hep masal diyarlarını çağrıştırmıştır. Dumanlı dağlar denize doğru yol alırlar, yeşerirler yeşerirler sonra uçuruma dönüşerek çağlayanlar gibi denize gürül gürül düşerler. Tam orada elektrik santrali kurulsa o büyülü ortamdan tüm Türkiye’ye ebediyen yetecek enerji alınır. Selmanur Aktaş da bu enerji denizinde gülücükler içerisinde doğmuş; dünyamıza merhaba demiş. Ankara’ya akmış gelmiş.
Bu muhteşem doğa karşısında insan ya ressam olur, ya şair olur ya da siroz; içmeyip de n’apıcaksın? Doğayı gövdene indirmek için onu kadehine dolduracaksın. Lıkır lıkır, o yeşillikler, maviler, dumanlar süzülüp kanına karışacak.
Sergide bu anları yaşadım. Bu özgün doğayı anlatmak ancak naif bir yaklaşımla olurdu. Alabildiğine samimi, duyarlı, duygulu… Kalbini saklamadan… Ve sabır… Ah sabır! İğneyle kuyu kazar gibi ince ince doğayı adeta mikroskopik parçalara ayırıp sonra hepsini ‘hadi çocuklar birleşin artık!’ komutuyla bütünleştirmek…Sanatçı, Karadeniz doğasını naifçe yeniden yaratıyor. En tipik örneği ise ağaçları. Hem robüst ve masif ; toprağa sağlamca, iyice yerleşmiş hem de Karadeniz insanı gibi kıvır kıvır. Ağaçlara verdiği şekil ve ruh bence Sanatçının imzası.
Sırf bu sergi için Sanatçıyı tanıtan ve resimlerini göz zevkimize sunan güzel bir katalog (grafik tasarım: Burcu Eryılmaz) hazırlanmış. Sanatçının hocası Kadir Şişginoğlu yazısında, Selmanur’un gerçekçi yaklaşımının hiperrealizme dönüşmediğine, çünkü hiperrealizmin içi boş görüntüyü yansıttığını oysa Sanatçımızın resimlerinin öznelliğinden bir şey kaybetmediğine değiniyor. Doğrudur. Hiperrealizm 1960’lı yıllarda çıkmış bir akım. Kurucularının başında Malcolm Morley geliyor. Bu akımın temsilcileri, sanatçıların kendi kendilerini tekrar edip durduklarını, eserlerinin birbirine benzediğini, öyleyse sanatı kendi özgün duygu ve düşüncelerinden arındırmak gerektiğini söylemişler ve bu paralelde gerçeği en yalın haliyle gösteren eserler vermişlerdir. Bu eserler fotoğraf gerçekliğini dahi aşan ustalıklarla karşımıza çıkmaktadır; izleyicide ilk bakışta resimden çok fotoğraf algısı uyandırmaktadır. Bana göre ise hiperrealizm, sadece sanattaki değil yaşamdaki ve dünyadaki biteviyelik ve sıkıcı gerçekçilikten sıtkı sıyrılan sanatçıların, ‘gerçeklik mi, al sana gerçeklik o zaman!’ diyerek gerçekliğin gerçekliğinin gerçekliğini resmederek bir yerde gerçekliği alaya alan zihinaltı saikinden de ortaya çıkmış olsa gerektir.
Gecenin sürprizlerinden biri de dolmalardı. Birden servis edilen nefis sarmaları meğer onları konuklar arasında gezdiren garsonun annesi elceğiziyle yapmış. Neşeyle tüketildiler.
Sergi ayni zamanda Fırça Sanat Galerisini bu sezonu açışının sevimli telaşı içerisine sokmuştu. Siyasetçi ve bürokratlar da sanatçı arkadaşların yanısıra sergiyi ilgiyle izlediler. Galeri sahibi Semra Sancak’a başarılı bir sezon dileriz.
Selmanur Aktaş, kutlarız; naifçe!...
5 ekim 2012 ankara
fırça sanat galerisi
(hilal mah. turan güneş blv. hollanda cad. 685 sok. 7/A
çankaya ankara 312-438 60 08; semrasancak@fircasanatevi.com; www.fircasanatevi.com)